Yakınını kaybeden depremzedeye ne söylenir, nasıl davranılır?

  • En önemli durum empati göstermektir. Kaybın büyüklüğünü yada önemini hiç bir şekilde küçümsemeyin.
  • Yas tutan biriyle konuşurken, kayıp konusunu geçiştirmeye çalışmayın.
  • Dinleyin ve onlara eşlik edin.
  • Karşınızdaki insanın yas tutma biçimine saygı gösterin.
  • Bazen yapılacak en iyi şey sessizce yanlarında olmaktır.Gözyaşları süzülüp akmaya başlarsa; sadece duygularını ifade etmeleri için güvenli bir alan açın.
  • Herkesin farklı şekilde ve farklı sürelerde yas tuttuğunu aklınızdan çıkarmayın.
  • Öğüt vermeyin. Bunun yerine sadece karşınızdakini dinleyin.
  • Samimi bir şekilde şöyle bir şey söyleyebilirsiniz:”Keşke söylenecek doğru kelimeleri bulabilseydim. Elimden geldiğince yanında olmak istediğimi bil lütfen.”
  • Sevdiğiniz kişiye destek olurken, kendinizide iyi baktığınızdan emin olun.Konuşmak istemiyorsa elini tutabilir ya da sarılmayı teklif edebilirsiniz.
  • Cenazeden sonra da desteğinizi sürdürün.

Hayatta Kalan Suçluluğu Nedir? Belirtileri Nelerdir? Nasıl Başa Çıkılır?

HAYATTA KALAN SUÇLULUĞU NEDİR?

Hayatta kalan suçluluğu, başkasının kayıp yaşadığı ama sizin yaşamadığınız olaya verilen tepkidir. Bu durum can kaybına yönelik bir tepki olabileceği gibi mal, sağlık, kimlik kaybı veya insanlar için önemli başka bir dizi şey de olabilir.

Başkaları acı çekerken siz bu travmatik bir olaydan birincil derecede zarar görmediğinizde aklınıza ”Neden ben değilde o?” sorusu gelebilir. Başka bir ifadeyle yaşanan olaydan doğrudan etkilenmiş olmasınız bile, bu olay sizi rahatsız edebilir.

BELİRTİLERİ NELERDİR?

Hayatta kalan suçluluğu aynı zamanda Travma Sonrası Stres Bozukluğunun (TSSB) belirtilerinden biri olabilir.

Hayatta kalan suçluluğu sorunlarla sağlıksız başa çıkmanın bir sonucu olarak depresyon, kaygı ve madde kullanımı dahil olmak üzere Travma Sonrası Stres Bozukluğuna ve başka zihinsel sağlık sorunlarına yol açabilir.

En yaygın psikolojik belirtiler şunlardır:

  • Yaşanan durum ile ilgili görüntüler veya kabuslar
  • Yaşanan olayların sürekli olarak aklınıza gelmesi ve tekrar tekrar olayın düşünülmesi,
  • Sinirli ve kızgın olmak,
  • Olanları geride bırakmakta güçlük çekmek,
  • Çaresiz hissetmek,
  • Günlük rutinleri gerçekleştirmede motivasyon eksikliği,

Yaygın fiziksel belirtiler şunlardır:

  • Yeme bozuklukları
  • Uyumada güçlük çekme
  • Baş ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Kalp atışlarının hızlanması

BU DUYGULARLA BAŞA ÇIKMANIN SAĞLIKLI YOLLARI

  • Duygularınızı hissetmek için kendinize izin verin.
  • Çevrenizdekilerle duygularınız hakkında konuşun.
  • Anda kalmak ve stresi azaltmak için nefes egzersizi yapın.
  • Sosyal ilişkilerinizi ihmal etmeyin, insanlarla bağ kurmaya devam edin.
  • Yaşanan olayın ardından bu olaydan etkilenen kişilere destek verin.
  • Uzmandan destek alın.

Kaynak: Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Çalışmaları Y.L. Programı

Hipnotik Yaşam Koçluğu Nedir? Kimlerin Alması Gerekir?

Hipnotik Yaşam Koçluğu

Hipnotik Yaşam Koçluğu;

Hipnotik telkinler, NLP (nöro linguistik programlama), EFT (emotional freedom technique) ve Regresyon gibi birbirinden etkili özel tekniklerle, Yaşam Koçluğu’nun farkındalık yaratan tekniklerinin ‘kişiye özel olarak’ harmanlandığı bir tekniktir.

Kişilerin bilinçdışı tıkanıklıklarından kaynaklanan hayat içinde ki huzursuzluklarını, korku/kaygılarını,  travmaların olumsuz etkilerini ve memnuniyetsizliklerini gidermede veya hafifletmede yardımcı olur. Onların gelecekle ilgili arzularına ve amaçlarına ulaşma konusunda rehberlik eder.

Kimler Hipnotik Yaşam Koçluğu alabilir ?

– Hayatlarını daha mutlu ve doyumlu yaşamak isteyenler.
– Hayatlarında çözümleyemedikleri bir konu olanlar.
– Kariyerini değiştirmek veya geliştirmek ve yeni kararlar almak isteyenler.
– Sınavlara hazırlananlar. Sınavlarla ilgili kaygı yaşayanlar.
– Korkuları Yenerek Yaşamı Kolaylaştırmak isteyenler. 
– Emeklilik ve yeni yaşam biçiminde zorlanmalar.
– Boşanmış olup,  bunalımda olanlar.
– Hayatlarındaki stres ile baş etmede zorluklar yaşayanlar.
– Meslek seçiminde ve kariyer planlamasında kararsızlık yaşayanlar.
– Hayatlarını planlamakta güçlük çekenler.
– Zaman yönetiminde güçlük çekenler.
– Hayallerini ve hedeflerini gerçekleştirmede zorluk yaşayanlar.
– Her türlü ilişki problemi yaşayanlar. (İş, eş, aşk, arkadaşlık v.s.)
– Hayatına yenilik katmak isteyenler.
– Yaşamlarında aynı kısır döngü tekrar edenler. (Örneğin, Neden hep aynı sorunları yaşıyorum? sürekli aldatılıyorum, işten atılıyorum, para kaybediyorum, sosyal fobim var, özgüven eksikliğim var v.s.)
– Hayatlarındaki kaoslarında başa çıkmakta zorlananlar.
– Evliliklerinde ve ilişkilerinde tatmin edici bir seviyeye gelmek isteyenler.
– Hayatını dengeli, sağlıklı ve yaşam doyumu yüksek bir seviyede sürdürmek isteyenler.
– 14 yaşın üzerindeki herkes yaşam koçluğu alabilir.

Çalışmalar koçluk içerir, tedavi amacı içermez. Lütfen doktorunuza danışın.

Panik Atak

Panik atağının belirtileri;

-Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması

-Göğüs ağrısı, göğüste sıkışma hissi

-Nefes darlığı ya da boğulma hissi

-Baş dönmesi, sersemlik, baygınlık hissi

-Uyuşma ya da karıncalanma

-Üşüme ürperme ya da ateş basması

-Bulantı, karın ağrısı

-Titreme, sarsılma hissi

-Kendisinin veya etrafının değişiyor algısı,tuhaf hissetme

-Kontrolünü kaybetme veya çıldırma korkusu

-Ölüm korkusu

Bir panik atağında bu belirtilerden en az 4 tanesi bulunur. Daha azı bulunuyorsa kısıtlı semptomlu panik atağı denir.


Panik atak, diğer bir çok ruhsal sorun gibi çocukluğumuzdan itibaren yaşadığımız, içimize atıp bastırdığımız travmatik olayların bilinçaltında birikip taşması sonucu ortaya çıkan psikolojik bir durumdur. Genelde korku ve anksiyetenin de eşlik etmesiyle hayatı son derece kısıtlayan bu durum 15-20 dk sürer. Kişi bayılacağını veya öleceğini, çok kötü şeyler olacağını düşünüp, yanında güven duyacağı biri olmasını ister. Çarpıntı, kalp ritminde düzensizlik, terleme, mide bulantısı, titreme, nefes almada güçlük, boğulma, ölüm korkusu gibi bir çok belirti sayılabilir. Bazı kişilerde Agorafobi denilen alan korkusununda eşlik ettiği bu durum ciddi, önemli ama bir o kadar da tedavisi mümkün ve korkulmayacak bir hastalıktır.

Aslında bu Panik hali, kişinin kendi kendine yaptığı bir ‘Olumsuz Hipnoz Hali’dir. Yani kişi daha önce hissettiği olumsuz duygularla tekrar tekrar kendini olumsuz hipnoza sokmasıdır ve bu durumdan bir türlü çıkamadığı için kendini bir kısır döngü içeresinde bulur.

Panik Atak’ta en çok tercih edilen ve en etkili yöntem olan Hipnoz/Hipnoterapi ile; kişinin karakutusu olan Bilinçaltında rahatsızlığın altında yatan gerçek nedeni bulup, ‘sivrisinekleri öldürerek değil, bataklığı kurutarak’ tedavi gerçekleştirilir. Şayet kişinin bilinçaltında bataklık- yani olumsuz kayıtlar sürekli oradaysa, kişiye sürekli sorun çıkartmaya devam edecektir.
Bu durumu bilgisayara format atmaya benzetebiliriz. Nasıl ki virüslü bir bilgisayara format atıp virüslerden temizlemek gerekiyorsa, Bilinçaltına da Hipnoz ile format atmak ve virüsleri temizleyip bataklığı kurutmak gerekir.

Boşluk Hissi

Çok yoğun, stresli ve duygusal olarak yorucu zamanlardan geçiyorsanız bu hisle karşılaşmanız normaldir. Yaşadığınız bir olay boşluk duygusu hissetmenize sebep olmuş olabilir. Bu, bir ilişkinin sonlandırılması, kayıp ve yas olabileceği gibi iş değiştirme, işini kaybetme, şehir değiştirme, pandemiyle beraber gelen fiziksel uzaklık, yeni koşullar ve engellenmişlikle içinizde geçici bir boşluk hissi uyanabilir. Boşlukta hissetmek bazen bir yalnızlık hissi, hayatınız ve hedefleriniz hakkında kafa karışıklığı veya hayattaki ideallerinizin peşinden gitmek için motivasyonunuzun eksikliği olarak da karşınıza çıkabilir. Ayrıca bazı ruhsal hastalıklar ve kişilik bozukluğu tanısı konmuş kişilerde (özellikle borderline kişilik bozukluğu ve narsistik kişilik bozukluğu) sıkça ve uzun süreli hissedilen bir duygu olarak ortaya çıkar.

Anksiyete (kaygı bozukluğu)

Anksiyete Bozukluğu Belirtileri;

-Kendini gergin, huzursuz, panik halinde hissetmek
-Nefes darlığı, ağız kuruluğu yaşamak,
-Kötü bir şey olacakmış gibi endişeli hal
-Kalp atışlarında yaşanan aşırı hızlanma
-Aşırı terleme
-Ellerde titreme hali
-Odaklanma, konsantrasyon problemleri
-Hazımsızlık sıkıntıları
-Kaygı duymayı tetikleyecek etkilerden kaçınma hali
-Uyku problemleri başlıca semptomlardan sayılabilir.
Yukarıda ki belirtiler en az 4’ü 6 ay süreyle güçlü bir şekilde hissediliyor ve günlük hayatı kısıtlamaya başladıysa Anksiyete Bozukluğu’ndan söz edilebilir.

Hipnoz ile Anksiyete Bozukluğu;

Hipnoz ile Anksiyete’ye neden olan varsa travmayı farklı bir şekilde yorumlanmasını sağlayan yada sorununu kabul etmesini ve bunu çözmesini sağlayabilecek telkinler verilir. Hipnotize edilen hasta bilincini tamamen kaybetmese de bilinçaltına ulaşılmış, bilinçaltı zihin olarak tarif edilebilecek bir durumdadır. Dolayısıyla verilen telkinleri reddetmesi ya da kabullenmemesi söz konusu değildir. Bu nokta da verilen telkinlerin kişinin etik değerleriyle ya da sosyal değerleriyle çelişki olmaması önemlidir. Çünkü bu durumlarda en derin hipnoz durumlarında bile telkinler reddedilir. Kişinin etik ve sosyal değerleriyle çatışmayan telkinler verilmesi ve bunların bilinçaltına düşünce kalıbı olarak yerleşmesi, hastanın belli durumlar karşısında ya da kaygı bozukluğunun hayatının her anında etkili olması durumunda eskiden sergilediği davranışları göstermemesini sağlar. Yani sinirli, kaygılı, korkulu davranışlar sergilemekten kurtulur, normal kabul edilebilecek tepkiler göstermeye başlar. Sonuç olarak hipnoterapinin birçok psikolojik rahatsızlıkta olduğu gibi kaygı bozukluğu söz konusu olduğunda da en etkili, en kısa sürede ve kalıcı sonuçlara ulaşan tedavi yöntemi olduğu söylenebilir.

ÇOCUKLUĞA İNEN MERDİVEN

ÇOCUKLUĞA İNEN MERDİVEN

Pek çok psikolojik sorunun temelinde çocukluktan gelen deneyimlerin olması, bu alanla ilgilenen araştırmacıları çocukluk anılarını ortaya çıkaracak yöntemler aramaya yöneltmiştir.

Serbest çağrışım, hipnoz, veya diğer yöntemler… Klasik psikanalizci yaklaşım, yaşamlarımızda bizi harekete geçiren etkin güçlerin neler olduğunu pek çok yolla araştırmıştır ve bize üzerinde düşünebileceğimiz pek çok hipotez miras bırakmıştır. Şüphe yok ki hepimiz duygularımızı ve hareketlerimizi yöneten bilinçdışı süreçlerden geçiyoruz. Peki ama bu konuda neler yaparız?

Örnek vakada, X isimli danışan işinde mutsuz olmasına ve işinin ona uygun olmadığını fark etmesine rağmen bir türlü işini değiştiremediğinden sıkıntı duyarak terapiye başlıyor. Duygularının farkındalığına erişince “istediğim şeyin peşine düşsem bile onu elde edemem” düşüncesinin sürekli onu etkilediğini görüyoruz.

Şimdi burada elimizde terapiye başlamak için yeterli veri mevcut mudur değil midir, oldukça tartışmalı bir konu. Bu bilişsel şemanın üzerinde hemen çalışmaya geçebilir, bu hatalı inanca farklı yönlerden saldırarak onu bir an önce yıkmaya çaba gösterebiliriz. Veya konuyu daha derinlemesine araştırıp bu bilişi oluşturan hatıranın peşine düşebiliriz.

Örnek vakamızda hipnozu çocukluğa inen bir merdiven gibi kullanarak bir çekirdek hatıraya ulaşıyoruz. X küçükken merdivenin başında top oynadığını anımsıyor. Annesi onu görüyor ve merdivenden aşağı inmemesini tembihliyor. Fakat top basamaklardan yuvarlanıyor. X heyecanlanıyor ve topun peşinden koşuyor. Annesi de X’in arkasından gelerek onu yakalıyor, pataklıyor ve toptan uzaklaştırıyor.

Bu olayı yorumlarsak istediği şeyin peşinden gitmek X’in cezalandırılmasına neden olmuştu. Öyle görülüyor ki bu sıradan olay, olumsuz duyguları ve onunla bağlı olan yanlış bir inancı 30 yıl boyunca X’in içine hapsederek X’i istediği şeylerin peşinden gitmekten alıkoymaktaydı.

Çocukluk hatıraları pek çok problemimizin çıkış noktası olmasına rağmen bu hatıraları ortaya çıkarma çabamız kesinlikle ‘bir suçlu bulma çabası’ değildir. Eğer birine bir suç yükleme arzusunda isek bunun için en az 7 kuşak geriye gitmemiz gerekecektir çünkü anne babalarımızın tek yaptığı da kendi yetiştirilme tarzları ile şekillenen kendi deneyimlerini bize yansıtmaktan ibarettir. Bu örnekte de X, kötü davranılmış ve ihmal edilmiş bir çocuk değildi. X’in annesi çoğu kez iyi ve sevgi doluydu. Bu olayda da sözünü dinlemeyen X’in kendine zarar vereceğinden korkarak tepki vermişti. Ebeveynlik tarzı ise kendi yetiştirilme şekliyle biçimlenmişti.

Bu anı X’in yaşamındaki belki sadece tek bir olaydı ama yine de “tekil anılar” bile insanın yaşamında başka ne olursa olsun olumsuz duyguların, fiziksel duyumsamaların ve hatalı inanışların değişmeden yıllarca saklanmasına sebep olabiliyorlar.

Söylediğim gibi, çocukluk hatıralarını ortaya çıkarmaktaki amaç kesinlikle ebeveynlerimizi suçlamak değil; sadece tüm bunların biz çocukken, bir seçeneğimiz veya gücümüz yokken başımıza geldiğini vurgulamak… Bununla beraber en sağlam olumsuz örüntülerin bile kırılabileceğini biliyoruz. Yeterli bilgiye ve sorumluluğa sahip yetişkinler olarak kendimizi yeniden şekillendirme şansına sahibiz. Evet, bu güce sahibiz ve şanslıyız ki psikoloji biliminin bize öğrettiği çeşitli yöntemlerle bu artık daha da kolay.

Sözü fazla uzatmadan… Uzun zaman önce çok çok uzak bir galakside yaşamış olan “Bilge Jedi”  Master Yoda’dan alıntılayarak bitiriyorum. “Güç, sizinle olsun arkadaşlar…”

HİPNOZ ve HİPNOTERAPİ ETİK KURALLARI

HİPNOZ ve HİPNOTERAPİ ETİK KURALLARI

1) Hipnoz, tedavi amacıyla kullanıldığında “hipnoterapi” adını alır ve hipnoterapi adı altındaki çalışmaları sadece hekim, diş hekimi ve klinik psikologlar uygulamalıdır.

2) Hekimler, diş hekimleri ve klinik psikologlar da hipnoz ve hipnoterapiyi sadece kendi uzmanlık alanları içinde uygulamalıdırlar.

3) Hipnoz bir eğlence aracı değildir ve gösteri amacıyla kullanılması uygun değildir.

4) Eğlence veya gösteri amaçlı olarak televizyonda, sahnede veya topluluklar önünde bireysel veya toplu hipnoz uygulamaları yapılmamalıdır.

5) Hipnozu veya hipnoz uygulayanları tanıtmak, hastalıkların tedavisindeki yeri ve önemini göstermek amacıyla bile olsa hipnoz uygulamalarının seyirci önünde yapılması uygun değildir.

6) Kitle iletişim araçlarında, web sitelerinde, çeşitli amaçlarla hazırlanmış broşür ya da kitaplarda, haber veya tanıtım programlarında hipnoz uygulanan kişinin yazılı izni olmadan kesinlikle hipnoz uygulamalarına ait görüntü veya fotoğraflara yer verilemez.

7) Hipnoz uygulayanların hipnoz uygulamaları sırasında hastanın başka bir uygulayıcının telkinlerini kabul etmeyeceği, başka bir uygulayıcının telkinlerinden yarar görmeyeceği şeklinde hipnoz sonrasına yönelik telkinler vermeleri kesinlikle etik ve ahlak dışıdır.

8) Hipnoz uygulayıcıları, hastalarına kendi ekonomik, sosyal yarar veya çıkarları doğrultusunda telkinler veremezler.

UÇUŞ KORKUSU

UÇUŞ KORKUSU

Uçuş korkusu olan bireylerin çoğu; detaycı, mükemmeliyetçi, kontrollü, telaşlı ve sabırsız bireylerdir. Kontrolün kendi ellerinde olmasını istedikleri için de uçağa binmeyi tercih etmezler. Bu korkusu olan çoğu kişi günlük hayatlarında cesaretli insanlardır. Uçak korkusu cinsiyet, yaş, meslek ayırmadan toplumun her kesiminde görülebilir.

Uçuş korkusu olan kişiler; uçağın düşeceğini ve öleceklerini düşünürler. Uçmak insana özgü bir durum olmadığı için bilinçaltımız uçuş sırasında kaygı oluşturabilir. Kontrolün kişinin elinde olmaması da kaygı oluşturan bir durumdur.

Uçuş korkusu çocukluk yaşantılarında öğrenilmiş olabilir. Kişi çocukluğunda çevresindeki kişilerin uçaktan korktuğunu gözlemlediyse veya konuşmalarını dinlediyse korkusu oluşmuş olabilir.

Çocukluğunda oyun oynarken yüksek bir yerden atladıktan sonra düşen bireyde yetişkin olduğunda uçuş korkusu oluşabilir.

Birey uçakla ilgili yaşadığı olumsuz deneyimler sonucunda da uçağa binmekten korkuyor olabilir. Örneğin uçak kazası geçirmiş, kötü bir seyahat yaşamış, türbülansa girmiş olabilir.

Filmlerde seyredilen uçak kazaları da uçuş korkusunu pekiştirebilir.

Uçuş korkusu yaşamda engellere sebep olabilir. Örneğin farklı ülkelere seyahat yapamamak ya da iş seyahatleri yapamamak gibi.

Hipnoterapi ile uçuş korkusuna sebep olan olay bilinçaltı düzeyde ortaya çıkarılarak anlamlandılır ve çözümlenir. Geçmişe dair herhangi bir olay bulunmuyorsa telkinlerle çözümlenir. Duygularımız kat kattır, dış kısımdan derine indikçe insanın içine ulaşılır. Derindeki duygulara ulaşılıp birey rahatlatıldığında, korkular ruhumuzu ve bedenimizi terk eder.

KoronaFobi’den Korunmanın Yolları

KORONAFOBİ’DEN KORUNMANIN YOLLARI

Sevgili dostlarım;

Ülkemizi ve tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 virüsü, bir çok endişeyi de beraberinde getirdi.

‘Boğazım gıcıklandı corona mı oldum?’

‘Biraz ateşim var gibi corona mı oldum acaba?’

‘Ya corona olursam?’

‘Ya sevdiklerime bir şey olursa?’

gibi haklı olarak sorulan bir çok soruda, Kaygı, Panik ve Korkuyu arttırmakta ve fiziksel sağlığımızı korurken ruhsal sağlığımızı tehlikeye atmaktadır. Özellikle televizyonlarda ve sosyal medya da sırf konuşmak için konuşan insanlar yüzünden oluşan bilgi kirliliği ve asılsız haberlerin yayılmasıyla birlikte bu “azı karar çoğu zarar”  duygularda bir hayli artmakta ve bireylerin psikolojik sağlığını travmatik yönde etkilemektedir.

Dostlarım unutmayınız ki; şu an Çin’de olduğu gibi biz de bu süreci hep birlikte atlatacağız! fakat duygu ve davranışlarımızı işlevsel olmayan bir noktaya getirirsek, inatçı psikolojik travmalara maruz kalabiliriz.

Bu sebeple;

‘KoronaFobi’den korunmanın yollarını ve olası psikolojik hasarı önleyebilmek ve varolan duygu ve davranışlarımızı işlevsel düzeyde tutabilmek için bazı önerilerimi aşağıda sıraladım;

  • ‘İzlediğiniz haberler ve takip ettiğiniz kişiler, kaygı ve korkularınızın kaynağı olmasın.’ Lütfen yalnızca güvenilirliği ve yetkinliği olan kaynakları takip edin.
  • Panik Virüs’ ü ‘Corona’ dan daha hızlı yayılır. Bu sebeple sizde kaygı ve paniğe yol açan durumları ve kişileri tespit edip, gerekirse bu süreçte mesafe koymaktan çekinmeyin.
  • Zihninizde panik ve kaygı yaratan sorularınızın cevaplarını, felaket senoryalarıyla ve asılsız haberlerle dolu Whatsapp gruplarında değil, o konuda yetkin kişilerde arayın ve gerekirse bir uzmandan ‘profesyonel online destek’ almaktan çekinmeyin. Unutmayın; belirsizlik kaygı yaratır.
  • ‘İnsanı sadece bilinmeyen korkutur.’ Bu yüzden kendinizi, ailenizi ve çevrenizi sosyal sorumluluk kapsamında, süreç hakkında doğru ve net bilgilerle donatın.
  • İzole zamanları fırsata çevirin; uzun zamandır ertelediğiniz işleri yapın, kitap okuma-dinleme etkinlikleri düzenleyin, evde spor yapın (depresyona iyi gelir), eğlenceli videolar-skeçler izleyin ve bu süreç yeni bir dil öğrenmek için bir fırsat olabilir.
  • Yönetemediğiniz kaygılı ve panik haliniz, çocuklarınızın üzerinde travma yaratabilir ve geleceklerini olumsuz yönde etkileyebilir. O yüzden; çocuklarınızın yanında felaket senaryoları türetmeyin ve onlara bu durumu yaşlarına uygun bir biçimde aktarın. Aktarırken doğru ve net ifadeler kullanın.

Bu zorlu süreçte fiziksel sağlığımız kadar psikolojik sağlığımızı da korumanın ne denli önemli olduğunu unutmayalım. Tüm bunları yapabilmek içinde; Oto-hipnoz, meditasyon, yoga ve mindfulness gibi zihinsel pratiklerden yararlanabilirsiniz.

Unutmayınhiçbir virüs, alacağımız tedbirlerden daha güçlü değildir…

Hep birlikte sağlıklı günlere kavuşabilmek için; #evdekal Türkiye’m!