ÇOCUKLUĞA İNEN MERDİVEN
Pek çok psikolojik sorunun temelinde çocukluktan gelen deneyimlerin olması, bu alanla ilgilenen araştırmacıları çocukluk anılarını ortaya çıkaracak yöntemler aramaya yöneltmiştir.
Serbest çağrışım, hipnoz, veya diğer yöntemler… Klasik psikanalizci yaklaşım, yaşamlarımızda bizi harekete geçiren etkin güçlerin neler olduğunu pek çok yolla araştırmıştır ve bize üzerinde düşünebileceğimiz pek çok hipotez miras bırakmıştır. Şüphe yok ki hepimiz duygularımızı ve hareketlerimizi yöneten bilinçdışı süreçlerden geçiyoruz. Peki ama bu konuda neler yaparız?
Örnek vakada, X isimli danışan işinde mutsuz olmasına ve işinin ona uygun olmadığını fark etmesine rağmen bir türlü işini değiştiremediğinden sıkıntı duyarak terapiye başlıyor. Duygularının farkındalığına erişince “istediğim şeyin peşine düşsem bile onu elde edemem” düşüncesinin sürekli onu etkilediğini görüyoruz.
Şimdi burada elimizde terapiye başlamak için yeterli veri mevcut mudur değil midir, oldukça tartışmalı bir konu. Bu bilişsel şemanın üzerinde hemen çalışmaya geçebilir, bu hatalı inanca farklı yönlerden saldırarak onu bir an önce yıkmaya çaba gösterebiliriz. Veya konuyu daha derinlemesine araştırıp bu bilişi oluşturan hatıranın peşine düşebiliriz.
Örnek vakamızda hipnozu çocukluğa inen bir merdiven gibi kullanarak bir çekirdek hatıraya ulaşıyoruz. X küçükken merdivenin başında top oynadığını anımsıyor. Annesi onu görüyor ve merdivenden aşağı inmemesini tembihliyor. Fakat top basamaklardan yuvarlanıyor. X heyecanlanıyor ve topun peşinden koşuyor. Annesi de X’in arkasından gelerek onu yakalıyor, pataklıyor ve toptan uzaklaştırıyor.
Bu olayı yorumlarsak istediği şeyin peşinden gitmek X’in cezalandırılmasına neden olmuştu. Öyle görülüyor ki bu sıradan olay, olumsuz duyguları ve onunla bağlı olan yanlış bir inancı 30 yıl boyunca X’in içine hapsederek X’i istediği şeylerin peşinden gitmekten alıkoymaktaydı.
Çocukluk hatıraları pek çok problemimizin çıkış noktası olmasına rağmen bu hatıraları ortaya çıkarma çabamız kesinlikle ‘bir suçlu bulma çabası’ değildir. Eğer birine bir suç yükleme arzusunda isek bunun için en az 7 kuşak geriye gitmemiz gerekecektir çünkü anne babalarımızın tek yaptığı da kendi yetiştirilme tarzları ile şekillenen kendi deneyimlerini bize yansıtmaktan ibarettir. Bu örnekte de X, kötü davranılmış ve ihmal edilmiş bir çocuk değildi. X’in annesi çoğu kez iyi ve sevgi doluydu. Bu olayda da sözünü dinlemeyen X’in kendine zarar vereceğinden korkarak tepki vermişti. Ebeveynlik tarzı ise kendi yetiştirilme şekliyle biçimlenmişti.
Bu anı X’in yaşamındaki belki sadece tek bir olaydı ama yine de “tekil anılar” bile insanın yaşamında başka ne olursa olsun olumsuz duyguların, fiziksel duyumsamaların ve hatalı inanışların değişmeden yıllarca saklanmasına sebep olabiliyorlar.
Söylediğim gibi, çocukluk hatıralarını ortaya çıkarmaktaki amaç kesinlikle ebeveynlerimizi suçlamak değil; sadece tüm bunların biz çocukken, bir seçeneğimiz veya gücümüz yokken başımıza geldiğini vurgulamak… Bununla beraber en sağlam olumsuz örüntülerin bile kırılabileceğini biliyoruz. Yeterli bilgiye ve sorumluluğa sahip yetişkinler olarak kendimizi yeniden şekillendirme şansına sahibiz. Evet, bu güce sahibiz ve şanslıyız ki psikoloji biliminin bize öğrettiği çeşitli yöntemlerle bu artık daha da kolay.
Sözü fazla uzatmadan… Uzun zaman önce çok çok uzak bir galakside yaşamış olan “Bilge Jedi” Master Yoda’dan alıntılayarak bitiriyorum. “Güç, sizinle olsun arkadaşlar…”